50 yaşını aşkın bir grup "Büyük" bir araya gelir ve Beşiktaş'ı konuşur. Konuşur da ne anlatır? Kimi eski defterleri açar, kimi kendi dönemindekileri anlatır, kimisi kendisini olduğundan daha büyük göstermeye çalışır. Oysa ki; borç gırtlağa dayanmış ve kulüp neredeyse iflas noktasına gelmiştir. Bu yaşını almış abiler ve ablalar kürsüye çıkar; "en büyük Beşiktaşlı benim" diye rüzgar estirir. Kuru rüzgar, safi rüzgar, işe yaramaz rüzgar. Ancak bu kuru rüzgarlar sadece can sıkar. Cevahirlerin afacanı "ben babadan inşaatçıyım" der, Araplar olmasa "o sermayeyi rüyanda görürdün" demek isterdim de, ah işte.
Sonra bir Ahmet çıkar piyasaya.. O Ahmet akrostiş yazmayı beceremeyen yeni şair adayı gibi saçmalar kürsüye gelince. 15 yaşımda yazdığım şiirler kadar kötü konuşmalara imza atar ki, yüzüm kızarır kelama olan edebimden. Bir başkası çıkar "Beşiktaş'ın bilim insanları adına konuşuyorum" der. Bilim insanlarının Beşiktaşlı olması elbette kıymetlidir, lakin neredeydiniz bu kadar bilimdışı iş yapılırken? Beşiktaş birilerinin laboratuvarı olmuşken, sizi sahnede hiç göremedik!
Ali'si, Veli'si, Delisi çıkar "Divan Başkanlığına Adayım" der. Eskiyi getir, daha eskiyi götür kampanyası gibi olmadı mı şu bizim Divan Başkanlığı. Soyadına saygı duymaya başlayıp, adını duyduğumda "Tevfik Fikret" adına hicap duyduğum zat-ı muhterem özür diler. Sen yap, suçu şeytana at, sonra hiç bir şey olmamış gibi özür dile. Ha bunca yılın hesabını senin de vermen gerek. Lakin ne Beşiktaş'ın ihtiyarlarında o yürek var, ne de abilerin buna izin vermez. Sonuçta ihalesi var, inşaatı var, var da var.
Başka bir saçmalığa daha gelelim.. Beşiktaş'ın zenginleri gelmiyorlar da, Beşiktaş'ın divan kurulu üyesi olan esnaf abileri nerede? Beşiktaş'ın öz evladı olan eski futbolcuları, basketbolcuları nerede? Dişinden, tırnağından veren Divan Kurulu üyesi olan abiler nerede? Tribünden gelen ve divan kurulu üyesi olan abiler nerede?
Her divan kurulu toplantısında eleştiri yapmayı kendine hak gören bu 50 yaş üstü abilerin ve ablaların ortak bir özelliği daha var. Mesela "hisse satıyor, yabancıya gitmesin, gel al" dediğinizde çok çabuk toz olurlar. Kulübün en zor zamanında tek yapabildikleri konuşmak ki, iktidar düşenin elinde kalan tek şey çenesidir. Ben demiyorum Freud abimiz böyle diyor.
Hal böyle iken, Beşiktaş Divan Kurulu bir grup ihtiyarın mahalle kahvesine dönmüş iken çözüm nasıl bulunacak ki? Nasıl düzlüğe çıkacak bu kulüp?
İş takipçisi, kulisçisi, toplantılara selfie çekmeye gelenleri, sırtlan menajer dostu olanı, eşiyle iki kelam etmeyip toplantıda çenesi düşeni ve daha neleri neleri.
Bugüne kadar olandan bitene karşılık üç maymunu oynayan ihtiyar heyetine bizim de iki kelamımız var;
"Hepiniz günahkar, hepiniz suçlusunuz!"
Üzülerek, malesef diyerek, ahlar vahlar içinde, kahrola ola, gelecekten ümitsiz şekilde, hiç umudum kalmadan, ayağa kalkmakta bunlar bitmez diyerek, üzülerek yeter satılalım bir kere üzülelim Hergün yerine diyerek çok hak veriyorum yazdıklarınıza.
Misal olarak söylüyorum sanki Beşiktaşı bitirmek için herkes yemin etmiş, sanki ele geçirilmek istenen, sömürge altına giren bir ülke gibi, kültürümüz, geleceğimiz, umutlarımız yok oldu.
Her yeni Başkan bir önceki ile kavgalı, artık Beşiktaş’ın önde gelen aileleri birleşip bir Başkan adayı çıkarıp (bu şuan serdal Adalıda olabilir) derin Beşiktaşı oluşturmalı ve şirket yönetir gibi sahip çıkmalı. Bu önde gelen aileler bu saçma gidişata dur demeli siz yokken biz burdaydık diyip ağırlıklarını koymalı, kaybolan diplomasiyi, kaybolan sponsorlukları, marka değerini geri getirmeli yoksa divan kurulunda pastalar gider kekler gelir, günlüklerine yazdıkları hikayeleri okurlar bizde dinlemeye ve yok olmaya doğru gideriz.